Ayşe Arman ile Röportaj

Alışılmış imam, hoca, hafız imajından farklısınız.Nasıl bir ailede dünyaya geldiniz? Sizi biraz tanıyalım.


Sultanahmet’te doğdum. İstanbul’un hatta dünyanın merkezi diyebileceğimiz bir noktada. Ayasofya ile Divan Yolu caddesinin hemen kesiştiği noktada köşede bir ‘’milyon taşı’’ vardır. Yerebatan sarayının hemen yanında , hepimiz ordan hızlıca geçeriz farkında değilizdir. Dünya’nın merkezinin o noktada olduğunu ve eskiden oradan tüm dünyaya rota yapıp yola çıktıklarını söylüyorlar. Hemen onun üstündeki dördüncü dükkanın yanındaki evde dünyaya geldim. Çemberlitaş’ta dükkanımız vardı. Dünya’nın merkezinde doğmak her şeyle yüz yüze gelmek anlamına gelmiyor. Babam tüccar, imamdı. Eskiden hocalar bir kaç iş yaparmış. Hem camide imamdı hem de hayatını rızkını dini bilgileri pazarlayarak, sunarak veya ev ev dolaşarak hayatını geçindirmeye çalışan bir insan değildi. Bilakis ticaretten kazanıp kazandığını da okuyan öğrencilere harcayarak hayatına devam eden bir insandı. Hocalar ya tatlı işi yaparmış ya da saatçilik yaparmış. Bir insan olduğu yerde devamlı saatine kim bakar? Caminin imamıyla müezzini bakar.Çünkü onlar vakit adamıdır. Bir saniye geçiremezler ezanı. Hadi namaza gelin, kurtuluşa gelin diyen bir babanın çocuğu olarak büyüyorsun. Ama biz sakin duran bir çocuk değildik. Yerimizde durmuyorduk.

İmam olmak sizin mi tercihinizdi yoksa ailenizin bir etkisi oldu mu?Kardeşlerinizde sizin gibi imamlar. Onlarda sizin gibi okudular mı?

4 kardeşiz. Ben yukardan sıralamadan ikinciyim. Abim ilahiyat ve sosyoloji okudu. En ufak kardeşim Bilgi Üniversitesi halkla ilişkiler mezunu. Şu anda yüksek lisans yapıyor. Kendisi hem yönetmenlik yapıyor hem de kendi fotoğraf çalışmaları var.Biz pek birbirimize karışmayız evde herkes serbesttir. Benden bir ufak olanda iktisatta doktora yapıyor. Mali müşavir oldu. Babam hiç birimize eğitim hayatımız boyunca hiç karışmadı. Sadece tek dediği şey ‘’Ben size güveniyorum. Yaparsınız.’’ oldu. Hangimizin hangi üniversiteyi okuyacağına karışmadı. Biz okulları hep dışardan bitirdik. Orta okulu ve liseyi dışardan bitirdik. Bir kaç senede bitirdik.


O neden? 

Klasik islam eserlerini okuduk. Diyanet işlerine bağlı Kur’an merkezinde hafızlığımızı bitirdikten sonra orta okul ve liseyi .Kur’an-ı Kerim’i çok okuyan insanın zekası açılır. Dolayısıyla bir kaç üniversite değil şuan ben dördüncü üniversitemi okuyorum. İlahiyat fakültesi okudum yüksek lisans, işletme yüksek lisans ardından Haseki eğitim merkezi diye bir okul var müftü olabilmeniz için bu okulu bitirmeniz gerekiyor, 3 sene sürüyor ve Arapça eğitim. Bunları bitirdikten sonra müftü oluyorsunuz. Bitirmezseniz müftü olamıyorsunuz. Şuan hukuk okuyorum. Kardeşlerimin hepsi kendi hayatlarını yaşıyor fakat bir amacı vardı babamın oğlum bu memlekete, insanlara hizmet edeceksiniz. Babam bize tek bir şey söylerdi; ‘’Kur’an-ı Kerim’i ezberleyin hafızlığınızı ömür boyu unutmayın. Sizden başka bir şey istemiyorum. Üniversite okuyup okumamakta özgürsünüz.’’ 

Sultanahmet ayrı bir üniversiteydi sizin için herhalde? 

Sultanahmet bambaşka bir okuldur. Gerçekten bir gün orada kendiniz dolaştığınızda kendinizi sultan hissedebilirsiniz veya sultan annesi hissedebilirsiniz. Çünkü orada sultanlar yaşamıştır. Sultanahmet’teki kedilerin miyavladığını hiç görmezsiniz. Onlar bile asildir. Sultanahmet’in kedileri başkadır, ezanları başkadır, ziyaretçisi başkadır.

Kaç yıl yaşadınız orada? 

Son 3 yıl öncesine kadar hep oradaydım.

Bu kadar okuma merakınızın sebebi neydi?

Hep ihtiyaç. Camiye girdiğinizde dünyanın her yerinden insanlar gelip size soru soruyor. Adam kendi dili ile de soru sorabiliyor.

Peki ne soruyorlar? 

Din hakkında soruyorlar, örf adetimiz hakkında soruyorlar. Biz de onlara cevap vermek zorunda kalıyoruz. Dolayısıyla ona cevap verebilmek için bu işin en iyi yeri neresi ise oraya gitmeniz gerekiyor.

Sizin rol modeliniz var mı?

Ben babamın çok iyi bir hatip olduğunu biliyordum. En büyük savcılar hakimler önünde bir saat onun konuşmasını dinliyordu. Şöyle bakıyordum demek ki herkesin önünde olmak için imam olmak lazım. Babam beni sürekli Sultanahmet camiiye gönderiyordu. Hem kalabalık cemaat hem orada ki hocaların performansı nasıl oluyor öğreneyim göreyim diye. Bir baktım hocalar çok güzel konuşuyorlar ve kimseyi ötekileştirmeden. Sonra güzel ifadelerini duyunca sırrını sordum. Dediler ki hocalar hem ilahiyat hem de edebiyat mezunu. İki üniversite birden okumuşlar. 


İmamlık dünyada ki mertebe olarak en yüksek mertebedir. Şöyle söyleyeyim bir cumhurbaşkanı, başbakan camiiye gelse kimin arkasında duruyor? İmamın arkasında duruyor. İmam Amin derken bir adım geride duruyor. Peygamber makamıdır. Dolayısıyla ondan daha önde bir makam yoktur.

Kur’an-ı Kerim’i hangi dinden hangi ırktan insan dinlerse dinlesin etkileniyor. Sakın bana etkilenmiyorum demesin bunun uygulamalarını gördüm dünyada.

Sizi modern olduğunuz için yani alışılmış imamdan farklı olduğunuz için yargılayan insanlara bir mesajınız var mı?

Allah onlara benden daha modern imam çocukları nasip etsin.

Bir dünya birinciliği bir hafız için ne ifade eder? 

Size bir liyakat verirler. Taşıyabilirseniz o liyakat sizindir. Hem hak katından hem halk katından…

Hafızlık insana ne kazandırıyor?

İslam dairesine giren ben Müslümanım diyen kim varsa peygamberin ümmetidir. Benim ümmetimin en şereflileri en yüksek mertebelileri Kur’an-ı Kerim’i taşıyanlardır. Padişahın tek ayağa kalktığı insanlar, hafızlar.

Başınıza korkunç bir olay geldi. Ölümden döndünüz. Siz mucizelere inanıyor musunuz?

Mucizelere kim inanmaz. Eyüp Sultan Camii de mukabele okuduğum zaman da ramazandı.2002 senesi, hatta o gece geç kalmıştım. Ezanı okumadan 5 dakika önce çay içmiştim. Ertesi gün vurulduğumda 24 saat-36 saat bir şey yemeden durmuştum. Sonra yine 10 gün bir şey yiyemedim. Bir gün öncesinde bir arkadaşıma bana Kur’an okuma yarışmasında hediye edilen arabamı vermiştim. Bir senedir de binmemiştim o arabaya. Çünkü arabaya bindiğimde üzerimde ağırlıklar hissetmeye başladım. Geceleri uyuyamıyordum. Gittim arabayı aldım İstanbul’un bir ucuna garaja park ettim ve binmedim. Bir sene sonra bineyim dedim hafızlara, çocuklara teşvik olsun görürler belki onlarda hafız olmak isterler diye. Bir gün bindim ertesi gün arkadaşıma verdim. Bir günde o bindi sonra bana geri verdi arabayı. Sonra bana dedi ki : ‘’Selman dikkat et sana bir şey olmasın.’’ dedi. Bana telefon açıp söylediği zaman ben Fatih’te meyvecinin önündeydim, meyve alıyordum. Kapattım. Yarın orada vuruldum. Ne derse desin. Korkunun ecele faydası yok… Ne kadar önlem alırsanız alın bir şekilde böyle bir şeyle karşılaşabiliyorsunuz. Ancak yüzde yüz ölmem gerekirken, yüzde yüz hayata dönmüş olmam gerçekten ilahi bir mucizedir. Çünkü vurulduğumda Allah’a bir söz verdim. Hayatımda hiç kavga etmedim. Kavga edeni de sevmem. Fakat bir insan gurur taşır. Başkasına bir kötülük yapıldığını anladığında kendisine yapıldığından daha ağır gelebilir. Ben de böyle hissetmiştim. Son dönemlerde 2002 senesinin Ramazan ayında, son 10 yılın en olaylı ramazanıymış.

Siz bir hırsız var zannediyorsunuz o sırada öyle değil mi?

Tabii. Arabada Kur’an dinliyordum. Yanımda bir hafız arkadaş var onla beraber Türk hafızlarla, Mısırlı hafızlar arasındaki farkları değiştire değiştire radyodan dinliyorduk. Çünkü ikimizde dünya yarışmalarına gidip geliyoruz devamlı. Birisi bağırmaya başladı.’’ Kaçıyor yakalayın !’’ diye. Kim bu namussuz veya şerefsiz dedim. Ama sesli. Ramazan günü hırsızlık yapıyor dedim. Kontağı çevirdim. Geri geri çıktım. Kim? Ne? Nereye gidiyor? Bir şey bilmiyorum. Aşağı doğru hareket ederken birisi işaret etti beni de al diye. Onu da aldım. Sağ koltuğa bindi adam. Bir kişide soldan beni al dedi ama onu almadım. İki sokak aşağı gittim. Birisi hırsızın girdiği yeri göstererek ‘’Buraya girdi ! Buraya girdi!’’ dedi. Sokağı gösterdi ben de sağa saptım, şöyle bir baktım caddenin ortasında bir adam paytak, elinde bir tane dernek başkanları eskiden para toplardı ona benzer bir çanta. Ama otuz yaşında bir insanın elinde onu görseniz onun demezsiniz. Taşımaz. Herhalde çarşıda gezen bir amcanın elinden bunu çaldı kaçıyor. Şöyle adamın yanından geçerken gözümün ucundan bir baktım. Kaçtığını görünce frene basmamla arabayı parka almam bir oldu. Aşağı atladım adama yumruk attım. Adam beni hiç görmedi zaten. Geriye doğru uçtu sonra üstüne kapaklandım. Vuramıyorum da. Ama nefes alamıyor ölecek. Ne yapayım duruyorum. Zaten biraz önce adam başkasını vurmuş beyninden tek kurşunla. Silahı çıkardı, namluyu görmemle ateşlemesi bir oldu. Yani silahı tutamadım. Üzerinde 2 silah, 2 bomba taşıyor. Kurşunu sıktı. Önden girdi arkadan çıktı. Ben dizimin üstünde kaldım. O kalktı. Silahı beynime doğrulttu. Baktım olay hırsızlık değil. Elimde istemsiz bir şekilde havaya kalktı. Dedim ki: ‘’Allah rızası için vurma!’’. Önce; ‘’Git ne yaparsan yap! Ben bilmiyorum hiçbir şey .’’dedim. Baktım hiç bir şeyden korkusu yok belki biraz Allah korkusu vardır , ‘Allah rızası için vurma!’’ dedim. Ben böyle söyleyince o bir kere daha silahı ateşledi. Kurşun parmağımdan girmiş sonra beynime gidecekken yön değiştirmiş.4 metreden sonra hızlanmaya başlarmış kurşun. Kurşun, dişlerimi kırdı, dilimi koparttı. Yerde yatıyorum kan boşalıyor. Hayat bitti bu kadarmış dedim.

Kaç yaşındasınız o sıra?

25.’’Allahım benim bu olayla alakam yok. Namazım tamam,abdestimi aldım, Kur’an okudum, oruçluyum, bu adamın peşinden kahramanlık olsun diye gelmedim.Sen biliyorsun Yarrabim.Canımı alırsan cennetini bahşet.Hayat verirsen Kur’an’ına hizmet etmeyi nasip et.’’ dedim.O an insan korkudan ne yapacağını şaşırıyor.Bu sözü söyledikten sonra bir ses ,gaipten bir ses ‘’sakin ol!’’ dedi.Kan ağzımdan fışkırıyordu.Kan fışkırması durdu.Taksiye bindirdiler beni bu arada. Yolları görüyorum,beni yerden kaldıran çocuk taksiye bindiren çocuk, her şeyi görüyorum.Her an ölürüm diye kelime i şehadet getiriyorum.Söyleyemiyorum.Çünkü dilim kopmuş farkında değilim.Üçüncüsünde ‘’Allahım sen biliyorsun .’’dedim “Sen kabul et” dedim.Tüm hayatım gözümün önünden gerçekten geçti.Hastaneye geldiğimizde ölmeyeceğimi anladım.Hastanede de bu işin uzmanı iftara gitmemiş.Yıllar önce 12 13 yaşlarındayken önce dişçimiz vardı durmadan korna çalıyordu bir araba. Ben de oradan camdan bakıyordum.Hala o araba gözümün önünde.Beyaz bir arabaydı.Allah Allah bu araba neden bu kadar korna basıyor demiştim küçükken.

Hasta mı taşıyormuş?

Ben oradan geçerken trafik sıkıştı taksideyken bizde korna basıyorduk. O an Allahü Teala demişti ki ‘’hatırlıyor musun burada ne olmuştu?’’

Ertesi gün gazatelerde hırsız olarak yazıldım.

İyileştikten sonra sizi iyileştiren doktorla aranızda ne konuşma geçti?

İnşallah bir gün birlikte Umre’ye gideriz dedik.Ama gidemedik bir türlü.Yıllar sonra doktorun akrabasının kızının ayağı kırılıyor.Evlerine gittim.’’Kızımı da oğlumu da bir okur musun?’’ dedi.Daha sonra sohbet ederken biz Umre’ye gidiyoruz. dedi.Beni ameliyat eden doktorunda akrabası kendisi.O da onu görmüş söylemiş.Kimle gidiyorsunuz demiş.Selman Okumuş’la demiş.Doktor da ‘’hadi ya!biz zaten onla sözleşmiştik yıllar önce.’’diyor.

Hakkınızda açılan bazı soruşturmalar oldu.Sizce bu soruşturmaların açılma sebepleri nelerdi?

Atalarımız bir söz söylemiş; ‘’Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış.’’ Sıra dışı şeyler yapmaya başladığınız zaman bunların gelmesi doğal. Madalya beklemiyoruz.Ama bu gelen soruşturmalardan dolayı her aklandığımda büyük bir keyif alıyorum.

Paylaş:
Facebook
Twitter
LinkedIn
Pinterest

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Türkçe Mealli Ok Takipli Kur'an-ı Kerim Hatmi
Her Gün Sabah Saat 6'da YouTube Kanalımızda